Dünyalaştırma programı çerçevesinde İdfüzzz ‘de doğal besin
ihtiyacı ilk defa yarım kürenin 32. Enleminde gerçekleştirildi, zamanla tüm
yarım küreye başarıyla uygulandı. Bir zamanlar dünyadan getirilen barbunya
bitkisi gezegenin en çok tüketilen besini haline geldi. Barbunyanın en kaliteli
mahsulü 35. Enlemlerde yer alan Farab şehrinde elde ediliyordu. Orta çağ
başladığında birçok ülkenin birbiri ile bağlantısının kesildiği felaketten bu
şehir de etkilenmişti. Uzun süren savaşlar neticesinde bölge bağımsızlığını
elde edince bu şehir sayesinde barbunya ülkesi adını aldı. Ülkedeki birçok bilgi kaynağı savaşlar ve
yağmalar sonucu yok oldu, elde kalan bir avuç kitaplar da okuma yazma cahilliği
nedeni ile bilinmez bir hal aldı, bu yüzden geçmişlerine ve atalarına dair
bilgi sözlü bir şekilde aktarıldığı için bozulmaya yüz tuttu, çeşitli savaşlar,
siyasi ve ekonomik sıkıntılardan dolayı düşünceye dair modern bakış açısı, yerini
antik çağ mantığı ile değiştirdi.
Ancak bir gün tekrar siyasi birlik tamamlandığında gelişme çağı
yaşanmaya başladı.
Giriş
Nihayetinde kortaks halkı dünyanın büyüklüğünü anlamış oldu.
Bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde Kalbur saman içinde.
Dünyanın bir ucunda, barbunya adında bir ülke varmış.
Barbunya halkı kendisine kortaks ismini verirlermiş kortaks halkı
orduca dilini konuşurmuş. Bu ülke etrafı dik mavi dağlarla çevrili ve ayna gibi
ışığı yansıtıyormuş. Dağların ardına ulaşmak imkânsız gibiymiş. Ne kadar
gidersen git gökkuşağı misali göz yanılması kıvamında, ulaşılması imkânsız gibi
görünüyormuş. Kortaks halkı da bu yüzden dünyayı hep kendi ülkelerinden ibaret görüyorlarmış.
Ta ki uçak ve Sardalyanın keşfine dek.
Tabi bu zamana kadar halk o kadar cahil düşünmüş ki daha önce de
dediğim gibi yalnızca bizim dilimiz, sadece iki mevsim ve sadece bizim ülkemiz
var dünyada sadece biz yaşıyoruz kuruntusunu benimsemişler.
Bir gün "Ardınç turnagözzz" adında bir mucit, mercekleri
kullanarak uzak noktaları görebilen bir alet icat etti ve adına mekronzz ismini
verdi. Ardından bu aletle gözlemler yapmaya başladı. Dağdaki ışık sapma oranını
hesapladı ve bunu bakar-bakan adlı kitabına yazdı.
Halkına idfüzzz’ün yalnızca bu ülkeden ibaret olmadığını
kanıtlamaya çalıştı. Fakat ona inanmadılar. Tekrar tekrar ispat etmeye
çalışınca da Kortakslılar onu ciddiye almadı, dalga geçildi sonrasında da ömrünün
geri kalanını gezegenin en geniş kır arazilerine sahip olan Mahmut amcanın
tarlasında yeşil armut toplatılmaya mahkûm bırakılmasına karar verildi,
kurtulmaya çalıştı ama otlakta top oynamak için bulunan gençler tarafından her defasında
ispiyonlandı ve yine armut toplatılmaya devam etti.
Peki neden armut toplatılmaya devam etti, neden Mahmut amcanın
tarlası, ülkede başka tarla yok muydu veya başka bahçe.
İşte bunun nedeni köy muhtarı medyum kemalin köy günlüklerinde
yazar.
“Öyle bir savaş oldu ki insanlarımız bir tek sera bir tek kazma
bulamaz hale geldi, alemi harbin öyle büyük bir felaketi oldu ki topraklar
sahipsiz kaldı ta ki revoderya yani Mahmut amcanın arazileri hariç. Sonra iki
evli insan Revo ve Derya iplerden sopalardan taşlardan aletler icat adup ilk
hasadun ürünü armut peyda oldu. İlk ilham burada hasıl oldu ve tüm ülke
yaralarını sarmaya, düşüncelerini değiştirmeye başladı.” O günlerden sonra
ülkede akıl hastası olanlar veya olduğuna inandıkları kişiler bu tarlada
kurulan Bimarhanelerde tedavi edilmeye çalışıldı Bu yüzden belki de Ardınç
akıllanır amacıyla mahkûm edilmişti.
Günün birinde deprem oldu, evler ve barınaklar büyük hasar gördü.
Kortakslılar dışarda kaldı. Mahmut amca büyüklük göstererek bu insanlara acıdı ve
ülkenin resmi yardım kuruluşu olan kızılayın da desteğiyle Ardınç’ın mahkûm
edildiği armut ağacının etrafında çadırlar kuruldu, deprem mağdurları da buraya
ikame edildi.
Bir sabah ülkenin cehalet zincirlerinin ilk defa kırıldığı bir olay
yaşandı. Kaza sonucu yarı zihinsel engelli Pupu adlı Kadının biri feryat etti.
Kıyamet kopuyor, Kıyamet kopuyor!
Herkes telaşla kadının yanına koştu ve ona doğru baktı
M qurina yani güneş, dağın üzerinde çıkıyor, kıyamet kopuyor. Bakın
hele
Dışarı çıkan herkes büyük bir şaşkınlıkla doğu ufkuna baktı, sanki
iki adet devasa bir güneş dağın ardından doğuyordu.
Herkes şaşırdı ve dualar etti, kara kara düşünmeye başladı, kıyamet
kopacak ne yapacağız ya diye
Ancak ikinci olan gök cismi güneş değildi, aslında idfüzzz’ün
uydusu ferganaydı, yaklaşık 5000 yılda bir bu bölgede m qurina ve fergana
birlikte doğardı bunda şaşılacak bir şey yoktu lakin bilmiyorlardı.
O sırada Ardınç da armuttan dönüyordu, insanların toplandığını
görmüş ve yanlarına gitmişti. Sordu halka ne oluyor, Diye
Millet de cevap verdi. Kıyamet kopacak iki güneş dağın üzerine
çıkmış. Hazırlıklarını yap.
Ardınç düşündü, düşündü. Elini çenesinin altına koydu ve bu iddiayı
ortaya atan kişinin kim olduğunu sordu
Kadın yine konuştu bak hele kıyamet kopuyor, güneş dağın üstünde
kocaman çıkmış.
Ardınç çok okumayı ve araştırmayı seven biriydi, yakınındakiler onu
bilgi dede olarak da bilirlerdi, derin düşünceden sonra teyit amaçlı
dedelerinden kalan el yazması günlükleri tekrar karıştırdı ve sonuçlar
düşündüğü gibiydi.
“Yaklaşık 5000 yılda bir bu bölgede hem fergana hem de mqurina
sabah vakti aynı anda doğar ve bu çift güneşe benzetilir sakın korkmayın çünkü
bu gezegen için doğal olan bir durumdur…”
Pupu ’ya yönelerek gülümser tavırlarla, Tanrı sana yardım etsin
dedi…
Tabii halk Pupu’nun engelli olduğunu bildiği halde Ardınç’ı dinlemedi
ve yine cahilce kara kara düşünmeye başladı
Ya git şuradan Ardınç, armutlarını toplamaya devam et!
Ardınç, işine baktı. Millet hala cahilliğine devam etti. Aradan 2
saat geçti, fergana ve mqurina ufka yükselmeye ve yavaş yavaş fergana
parlaklığını yitirmeye başladı. Ama yine de halen millet meydanlarda, 1 gün
geçmiş beklemiş. 2. Gün girmiş Bir sonuç çıkmayınca. Yavaş yavaş dağılmaya
başlamışlar. Ardınç da her gidiş gelişinde onlara gülmüş lafı geçirmiş. Ardınç
haklıydı Ortalıkta sadece haykırışlarına devam eden
kadın kaldı. Halk gururlu ama kırılmış bir şekilde Ardınç’a doğru melül melül baktı.
Yine günün birinde Ardınç armutun yere düşmesinden ilham alarak
yerçekimi kanununu tekrar geliştirdi. Ama halk ona yine deli gözüyle baktı.
Günün birinde ışığın sapma oranlarından yola çıkarak Sardalya ve Sardunya
ülkesini keşfetti. İnsanlara kanıtlamaya çalıştı fakat insanlar tarafından yaptığı
bu keşfin düzmece ve icat ettiği aletin de hokkabazlıktan ibaret olduğuna
kanaat getirilerek ülkenin en ücra köşesine sürüldü. Ardınç yine yılmamış ve
çalışmalarına devam etmişti.
Bir gün ülkenin sınırlarını keşfetmiş. O güne kadar kimse
barbunyanın sınırını tam olarak tespit edememişti. Bunu yazdığı eserlerde
birçok kez dile getirmiş. Barbunyanın yeni haritasını çizmiş.
Sonrasında sınırdan geçebilmeyi ülkenin dışına çıkabilmeyi
başarmış. Sardalya ülkesinin kuzeyinde ardonia şehrine gitmiş. Oradaki başka
halklarla tanışmış.
Heyy merhaba yeni memleketin halkııı ....
Fakat Ardınç çıktığı yerden bir türlü geri girememiş. Ülkesine
tekrar geri dönememiş. Ve hayatını göç ettiği sardalya ülkesinde tamamlamış.
Barbunya halkı buram buram Ardınç ‘ı aramış fakat bulamamış. Onu
gökyüzü şeytanlarının aldığına inanmışlar. Ağıtlar yakılmış adına türküler
bestelenmiş. Tekerlememler Yazılmış adı dilden dile asırlarca milletin ağzında
dolaşmış. Efsaneler türetilmiş durmuş.
Tekrar anlaşılıyor ki bir alimin değeri öldükten sonra bilinir.
Fakat Kortakslılar yine eski inançlarından ayrılmamışlar. Yine eski düzen devam
etmiş.
Yaklaşık 500 yıl sonra üç kardeşler ümit, Hasan ve Fevzi çeşitli
tarım aletlerini icat ederek bir nevi tarım devrimini gerçekleştirdi, geçmişte
bilgi dedenin çarklarını ve icatlarını kullanarak çeşitli makineler ortaya
çıkardı, tekstilden, bisikletlere kadar birçok aleti tekrar ülkeye kazandırdı. Bir gün su pompalarından faydalanarak ilkel uçak
icat ettiler. Millet hayretle onları izleyerek bu sefer ılımlı davrandı, üç
kardeşe destek verdi. Üç kardeşten ümit, yaptıkları uçakla dağın ardına geçti. Ardınç’ın
keşfettiği sardalya ülkesinin semalarında gezerken, yakıtın tükenmesiyle uçağı
yere çakıldı, ama icat ettikleri ilkel yelsüzler sayesinde sağ salim yere
inmeyi başardı, Yine Ardınç gibi ülkesine geri dönemedi. Kardeşleri onu merak
ettiler. Ve peşine düşmüşler.
Aynı zamanda madencilikle bilinen sardalyalılar da barbunya sınırında
maden çalışması yürütüyorlardı Değerli, Zarif, paha biçilemez madenler
çıkarıyorlardı, Dağları oya oya barbunya ile arada 4 kilometre bir mesafe
kalmıştı
Hasan, Fevzi ve anneleri ile birlikte arama kurtarma ekiplerinin
yanında halk da bu arayışa katılmıştı, av köpeklerinin takipleri neticesinde
sardalya sınırlarına dayanmışlardı,
iki tarafta birbirine çok yaklaştı
O kadar yaklaşmışlar ki birbirinin sesini çok rahat duyabiliyorlardı.
Barbunyalılar ilk anlarda çok ürkmüşler. Ama şunu size söylemeyi unuttuk bizi
affedin. Barbunyalılar ne kadar cahil olsalar da bir o kadarda azimli ve hırslı
bir topluluktu. O yüzden Geri dönmeyi akıllarından bile geçirmemişlerdi
Hayır geri dönmek yok ilerii dedi akut lideri
Sardalyalılar ise sesleri ilk duyduklarında hiç şaşırmamışlardı ama
merak etmişlerdi acaba duvarların arkasında kimler var diye alışmışlardı bu
tarz seslere ki madencilikleri sayesinde de birçok ülke keşfetmişlerdi.
Ha şunu da söylemedim affedin; sardalyalılar da çok meraklı bir
topluluktu. Her neyse, sardalyalılar kaza kaza arada 60 santimetrelik bir
mesafe kaldı. İki tarafta Bir anda durdu ve kulaklarını duvara verdi.
Bir sessizlik belirivermişti…
Bir anda bir bağırma sesi geldi, barbunya mıntıkasından. Yeteeer
oğlumu kaybetmek istemiyorum 6 aydır onun yolunu gözlüyorum, ben anneyim
anne... anlayın beni artık diye diye çaresizce yere dizlerini kırdı. Sardalya
tarafı bu sefer şaşırmışlardı hayatlarında o zamana kadar hiç duymadıkları bir
dili işitmişlerdi. Bir madenci şiddetle kazmasını duvara bir kere daha çaldı,
Aradaki cehalet perdesi açıldı iki tarafta birbirlerini gördü, iki tarafta
telaşa kapıldı iki tarafta hayatında hiç duymadıkları bir dili işitti. Ürkerek
yere yattılar, Sonra Ümit'in annesi ayağa kalktı karşıdan da madenci bir kadın
kalktı. Akut lideri de ayağa kalktı geniş göbeğiyle yağlı kollarıyla bir kucak
açarak sardalya tarafına yürümeye başladı. Sardalya maden ekibi çavuşu da
kahverengi ve siyah toz tutmuş elbisesiyle kaslı kollarıyla aynı şekilde kucak
açarak barbunya tarafına yürüdü iki adamda birbirine sarıldılar. İki kadın da
birbirine sarıldılar, Konuşma olarak anlaşamadılar ama lisanı hal ile, hal dili
ile iki tarafta birbirini anlamaya çalıştılar. Geride kalanlar da aynı şekilde
birbirine sarıldılar
Çünkü biz insanız dillerimiz aynı olmasa bile aynı şekilde atıyor
kalbimiz...
Ümit sonunda annesine kavuştu. Bilgi dedenin mezarı bulundu.
Kortakslılar artık dünyanın sadece barbunyadan ibaret olmadığını anladı.
Zamanla birbirlerinin dillerini çözdü. Barbunyalıların azim ve hırsı
Sardalyalılar'ın merakıyla birleşti cehalet perdesi kırıldı.
Artık dünya eskisi gibi değil, karanlıklar dünyası ya da
umutsuzluklara açık değil.
İdfüzzz orta çağı bitti yeni bir çağ başladı.
Evet arkadaşlar bu hikâyede fark ettiyseniz Türkçeye yeni bir
sözcük kazandırmaya çalıştım, paraşüt kelimesinin karşılığı, yel ve süzülmek
sözcüklerinden “Yelsüz” sözcüğünü türettim.
Bu tarz videolarımın devamı için yorumlarda görüşlerinizi beyan
edebilirsiniz
0 Yorumlar