
HİLMİ IŞIK
Giriş:
20. yüzyılın sonuna dek
güneş sisteminin son sınırı Plüton ve milyonlarca kuyruklu yıldızın bulunduğu
bölge olan oort bulutu olarak biliniyordu, Gerard Kuiper 1950 yılında
yayımladığı makaleye göre güneş sisteminin ilk oluşum dönemlerinde Kuiper
kuşağı adında bir yapı zamanla yok olmuş ve günümüze kadar tamamen temizlenmişti.
Ancak 10. Gezegen arayışı ve güneş sisteminin nerede başlayıp nerede bittiği
tartışması 1990’lı yıllarda Plüton ve ötesinin tekrar araştırılması ile oort
bulutundan daha yakın bir bölgede Plüton benzeri onlarca gökcisminin
keşfedilmesi, Kuiper kuşağı denen bölgenin halen var olduğunu kanıtladı.
Bu bölge Adını Gerard Kuiper
adlı bilim adamından aldı. 2000li yıllara geldiğimizde 40’dan fazla irili
ufaklı minik gezegenler keşfedildi. Yeni keşfedilen bu gezegenlerin bir kısmı
hemen hemen Plüton ile aynı boyutta ve özellikle Eris’in kütle olarak ondan
daha büyük olduğu anlaşılınca Plüton ana gezegen olma vasfını kaybetti. Eğer
Plüton halen 9. Gezegen olarak kabul ediliyor olsaydı şimdi güneş sisteminde
50’den fazla gezegen ismi sayıyor
olurduk. Cüce gezegen olarak vasıflandırılan bu gök cisimlerinin oluşumları
döneminde çeşitli etkenlerle kimi iç güneş sistemindeki yörüngelerinden dış
güneş sistemi yörüngelerine taşınmış, kimi ise dış güneş sisteminden iç güneş
sistemine göç etmiştir. Gezegen bilimi ile ilgili çalışmalar son zamanlarda
sürekli gelişim halinde olduğundan dolayı elde ettiğimiz tecrübeler ve bilgiler
de sürekli değişmektedir. Dolayısıyla gezegen sınıflandırması ile ilgili
bilgiler de bu doğrultuda tazelenmektedir. Şimdiye dek kabul ettiğimiz bir gök
cisminin ana gezegen olarak kabul edilmesi için üç temel özelliği kendisinde
barındırması gerekmektedir.
·
Başka bir gezegene bağlı olmamalı, sadece bulunduğu
yıldız etrafında dönmeli.
·
Yeterli Kütlesi sayesinde Küresel bir biçime sahip
olmalı
·
Bulunduğu, hareket ettiği yörünge düzlemini büyük
oranda temizlemeli, kendisinden başka asteroid, gök taşı veya meteorit gibi
gökcisimlerinin varlığı olmamalı. (Örneğin dünyanın bulunduğu yörünge
düzleminde dünya ve aydan başka bir gezegen yokken Plüton’un bulunduğu yörüngenin
çok yakın bölgelerinde Orcus gibi cüce gezegenler veya birçok asteroit cinsi
büyük uzay kayaları bulunmaktadır.)
Bahsettiğimiz gibi şimdiye dek Kuiper bölgesinde
40’dan fazla Plüton benzeri cüce gezegen keşfedildi ve tahmini olarak bu
bölgede Plüton’dan büyük ya da küçük 200 ila 1000 adet cüce gezegen olduğu
hesaplanmaktadır. Yazmış olduğumuz bu makalede ise aşağıda belirtmiş olduğumuz
Plüton ile birlikte en çok bilinen 13 cüce ve minik gezegeni ele aldık
·
Ceres
·
Varuna
·
Ixion
·
Sedna
·
Orcus
·
Haumea
·
Eris
·
Makemake
·
Plüton
·
2002 ms4
·
2007 or10
·
Salacia
·
Quaoar
Ceres
950 kilometrelik çapıyla
Ceres Asteroit kuşağının hem kütle hem de hacim açısından en büyük ve güneşe en
yakın cüce gezegendir. 19. Yüzyılın ilk çeyreğinde İtalyan Astronom Giuseppe
Piazzi Tarafından Palermo Şehrinde Keşfedilmiştir. Piazzi karşılaştığı bu gök cismini ilk başta
kuyruklu yıldız olarak algılamışsa da uzun ve ayrıntılı incelemeleri sonucu
güneş etrafındaki dönüşünü 4 yılda tamamlayan bir gezegen olduğunu fark
etmiştir. Adını mitolojide Sicilya’nın koruyucu kadın tanrısı Ceres olarak
koymuştur. İlk keşfedilen asteroid olduğu için bir numara olarak da
isimlendirilmiştir. Asteroid kuşağının toplam kütlesinin %32’sini içeren Ceres,
küresel bir biçime sahip yüzeyinde su buzu, karbonat, kil gibi çeşitli hidratlı
mineraller keşfedilmiştir. Taşlaşmış kaya çekirdek ve onu saran manto yüzeyi
ile diğer asteroidlerden ilginç bir yapısı vardır. Yüzeyinde en az 4 milyon
yıllık genç bir kriovolkanın keşfedilmesi ile çekirdeğinin tamamen soğumadığı
ve halen yüzey altında sıvı sudan oluşan bir okyanus olma ihtimalini
arttırmaktadır. Ancak 2015 yılında DAWN uzay aracının yüzeyi daha ayrıntılı bir
şekilde araştırmasıyla yüzeyinin altında okyanus değil soğuk çamur olduğu
anlaşılmıştır. Yüzeyde kaydedilen en yüksek sıcaklık -38 santigrat derecedir.
Ceres ’in kütlesinin diğer asteroidlerin kütlesinden
fazla oluşu ve küresel bir biçimi ve amonyak gibi hafif ve organik elementleri barındırması
karşısında astronomlar güneş sisteminin ilk oluştuğu dönemlerde Jüpiter’in
zamanla güneş sisteminin dış yörüngelere geçişi sonucu Kuiper kuşağındaki gök
cisimlerinin yörüngesel düzlemlerini bozarak bu kuşaktaki gök cismi olan Ceres’i
zamanla buraya savurduğu teorisini ileri sürmektedirler. Aynı şekilde yüzeyinde
bulunan su buzu, amonyak ve sülfat maddelerinin iç güneş sisteminde
bulunmamasından dolayı bir dış güneş sistemi üyesi olduğu teorisini daha da
kanıtlar niteliktedir.
Bu tarz gezegenlerin kütlesi yeteri miktarda fazla
olmadığından dolayı ağır maddeler merkeze hafif maddeler yüzeye çıkamamıştır. Dolayısıyla
yüzeyde bol miktarda karbon izlerine rastlamak mümkün.
Varuna
Adını Mitolojideki
Gökyüzündeki kutsal Hindu tanrısından alan 2000 Varuna bir Kuiper kuşağı gök
cisimlerindendir. Hızlı dönüşü nedeniyle Biçimi patatesi andırır kaydedilen en
yüksek sıcaklığı -220 santigrat derece, çapı ise 1800 km’dir güneşten uzaklığı
44.02 astronomik birimdir. Yörünge
süresi 281.5 dünya yılıdır. Kendi etrafındaki Dönüş turunu 6 buçuk saatte
tamamlar. Yüzeyi kırmızı renkte olmasına rağmen parlaklığı yani ışığı yansıtma
oranı düşüktür. Albedosu 0.07
28 Kasım 2000 yılında keşfedilmiştir.
28978
Ixion
Adını Yunan efsanesinden alan
Ixion 22 Mayıs 2001 Cerro Tololo Gözlemevinde Victor M. Blanco Teleskopu ile
keşfedildi. Çapı 617 km’dir. Cüce gezegenler arasında büyüklük açısından 4.
Sırada yer alır. Ixion ‘un yüzeyinin
kırmızı rengi, su ve organik bileşiklerin kloratlarının yüzeyini kaplayan
tholinler adı verilen koyu kırmızımsı renk, heteropolimerlerin güneş radyasyonu
ve kozmik ışınlara maruz kalmasından kaynaklanır. Güneşe en uzak mesafesi 49,
en yakın mesafesi 29 astronomik birimdir. Güneş etrafındaki turunu 247 yılda
tamamlar, yani burada doğmuş olsaydınız yıl başını görmeniz belki de %45’in
altında olurdu.
Sedna
Karanlık bir dünya düşünün
her saat her saniye her salise, günler haftalar aylar, 7/24 gece kulüplerinin,
astronomların veya inziva ve ibadet edilen insanların yarasa ve baykuşların en
çok sevebileceği, bir zamanlar eliptik yörüngesi nedeniyle Neptün ile dünya
arasında ölçülebilecek kütleye sahip 9. Gezegenin varlığına alamet kabul edilen
bir gezegen. Veya tarihte Sümerlilerin
Anunaki efsanesi. İşte bu kriterleri, kızıl Sedna karşılıyor. Daha önce ömründe
bir dediğimiz yılbaşı kutlamalarını unutun, 140 milyar kilometrelik uzaklığıyla
12 bin yılda bir kez ancak onun için yılbaşı oluyor. Derin düşündüğünüzde
cidden hayallerimizi zorluyor. Örnek verecek olursak; Plüton’dan bahsetmiştik
güneşe 5,9 milyar km, Neptün 4,5 milyar kilometre uzaklıkta, Voager uzay
sondası dahi 2018 tahminleri ile 21,5 milyar km uzaklıkta. İşte uzay böyle bir
şey Akılları zorlayan ama tatlı bağımlılık yapan, sadece hafta sonları ailenden
zar zor izin alıp balık tutmak gibi bir şey değil gün gün saat saat araştırılan
üzerinde düşünülen bir tiryakilik.
14 Kasım 2013’de keşfedildiğinde 995 kilometrelik
çapıyla 10. Gezegene aday olarak gösterilse de Plüton’dan daha küçük onun 3/2si
kadar olan bu gezegen ne yazık ki 2007 yılında diğer arkadaşları ile birlikte
cüce gezegen sınıfına alındı. Ancak yine de güneş sisteminde marstan sonra en kızıl
ikinci gezegen ve bize Oort bulutunun kapılarını açıyor. Yörüngesi Kimi zaman
binlerce kuyruklu yıldız ile dolu olan bölgeye kimi zaman Kuiper kuşağına denk
geliyor. Yüzeyde tahmin edilen en yüksek sıcaklık -200 santigrat derece, bilim
adamları 140 milyar km kadar uzak olmasının nedenini Neptün’ün çekim etkisi,
yıldız geçişleri veya 9. Gezegen olma ihtimali ile açıklıyorlar. Ancak sonraki
yıllarda yörüngesinin diğer cüce gezegenler gibi elips olmadığı en uzak 140 en
yakın 12 milyar kilometre olduğu anlaşılınca 9. Gezegen fikrini bir kez daha
erteliyor. İlk tezi ele aldığımızda ise Sedna Neptün’e çekim etkisinden
etkilenecek miktarda yakın değil.
Oort bulutunda 2003’e dek keşfedilmiş en büyük gök
cismi Adını kutuplarda yaşayan Eskimo insanlarının Mitolojisinden okyanus
tanrıçasından alan Sedna’nın Diğer cüce gezegenler gibi, karbon, amonyak ve su
buzları vs. çeşitli elementlerin bulamaç halinde olan yüzeyinde gündüz vakti
güneş hafif tozlu parlak bir yıldız biçiminde görünmektedir.
Orcus
Plüton’un ikizi olarak kabul
edilen Orcus uzaklık bakımından onunla hemen hemen aynı mesafede yer alır 900
km’lik çapıyla küresel bir görünüme sahip, kendisinin neredeyse yarısı
büyüklüğünde 380 km çapında Wanth adında bir uydusu bulunmaktadır, aslında bu
orantıya sahip gök cisimleri ikili sistemler olarak da sınıflandırılır, tıpkı
Plüton ve Charon ikilisinde olduğu gibi. Bilimsel adıyla 90482 Orcus ismini 22 Kasım
2004 yılında roma mitolojik ölüm tanrısı Orcus’dan almıştır. Aşağıda çekilmiş görüntüsünün dışında kendisine
ait detaylı bir bilgimiz ne yazık ki yok. Buzla kaplı yüzeyinde tahmini
sıcaklık -215 santigrat derece.
Haumea
Havai yerlilerinin mitolojilerinde
yer alan bereket ve doğurganlık tanrıçası Haumea Hi’iaka, Namaka ve diğer çocuklarını
bedeninin çeşitli yerlerinden, özellikle beyin kıvrımlarından doğurur, onları
rüzgârlardan, bulutlardan, yağmurlardan, yangınlardan, dalgalardan,
volkanlardan, şimşeklerden, depremlerden gibi çeşitli doğa olaylarında
görevlendirir. 2004-2005 Amerikan ve İspanyol eş zamanlı gözlem ve ölçümleri
neticesinde keşfedilen 2003 EL61’de adını bu mitolojiden almaktadır. Ceres ve
Plüton’dan sonra güneş sistemine en yakın üçüncü cüce gezegen olsa da çok yakın
sayılmaz, yaklaşık 6,3 milyar kilometre uzaklıkta yer alıyor.
Bir hipoteze göre başka bir
cisimle çarpışması sonrası Hi’iaka ve Namaka adlı iki uydusu oluşmuş ve dönüş
hızı artmıştır. Güneş etrafındaki dönüşü 283 yıl olmasına rağmen Bir günü
yaklaşık 4 saate denk gelen Haumea güneş sisteminde kendi etrafında dönen en
hızlı gök cismidir. Bu dönüşü nedeniyle yassı bir şekil alarak adeta bir
yumurtayı andırmakta ve kütlesine oranla büyük görünmektedir. Çapı kutuplarda
996 ekvatorda 1.518 en uç noktalardan ise 1.960 km’dir.
Haumea ve iki uydusu arasındaki kütle çekim kuvveti
sonucunda, buz yüzeyinin altından bazı radyoaktif maddelerin açığa çıktığı
düşünülüyor. Buzlu yüzeyin altında hapsolmuş bu maddeler, yüzeydeki gerilme
kuvvetlerinin değişimiyle serbest kalıyor olabilir. Bunun dışında su buzu ile
kaplı yüzeyde potasyum siyanür benzeri organik tuz bileşiklerinin olabileceğine
dikkat çekiliyor. Yüzeydeki buz oranının %66 ile % 80 arasında olduğu
düşünülüyor.
-240 santigrat derecedeki Yüzeyi
buzla kaplı bu gezegeni büyük aynalı iyi kalitede amatör bir teleskopla
görebilirsiniz.
Eris
Cüce gezegenlerin kütlece en
büyük üyesi olan Eris 2005 yılında keşfedildi, Dysonomia adlı 1 adet uydusuyla 10
milyar km uzaklıkta yer alır. 2326 km çapı ile de hacimce Plüton’dan sonra
ikinci en büyük Cüce gezegendir. Güneş etrafında 590 yılda bir tam tur yapar.
Bu yörünge döneminde kimi zaman Plüton’dan daha fazla yakınlaşır. Şimdiye dek
en yüksek sıcaklık -231 santigrat derece olarak ölçülmüştür. Eris adını antik
Yunan mitolojik karakteri, kötülük tanrıçasından almıştır. Eris bizim için çok
özel bir öneme sahip, zira bu gök cisminin keşfi cüce gezegen kavramını ortaya
çıkarmış ve 2007 yılında Plüton ana gezegen unvanını kaybetmiştir. Eğer bu
durum olmasaydı şu an güneş sisteminde 40’ı aşkın ana gezegen sayıyor olurduk.
Yüzeyi donmuş su ve metandan oluşan Eris %45’lik eksen
eğikliği sebebiyle astronomlar tarafından geç fark edilmiştir.
Makemake
Güneş sisteminin 4. Büyük
gezegeni olan Makemake tahminlere göre tıpkı Neptün uydusu Triton gibi, metan
ve nitrojen buzlarıyla kaplı yüzeyindeki sıcaklık -243 santigrat derecedir. 31
Mart 2005 tarihinde Michael E. Brown ve ekibi tarafından keşfedilmiştir. 1422 km çapa sahip bu gök cismi güneşten 7
milyar kilometre uzaklıkta ve bir Makemake yılı 310 Dünya yılına eşittir. Adını
Polinezya Rapa Nui mitolojisinde bereket tanrısından alır. Nisan 2015 yılında
Hubble uzay teleskobu yardımıyla MK2 adında bir adet uydusu keşfedilmiştir.
Plüton
1846 yılında matematiksel
öngörülerle ve tahminlerle keşfedilen Neptün’ün ardından dokuzuncu gezegen
arayışı başladı. 1909 yılında, Lowell ve William H. Pickering çeşitli yörünge koordinatları
önerdi, 1915 yılında Plüton’un fotoğrafını çekmesine rağmen fark edilmedi ve
1916 Lowel’in ölümüne dek bir sonuç alınamadı. 1929 yılına kadar çeşitli hukuki
sorunlardan dolayı dokuzuncu gezegen arayışı durdu. 1929 yılında Vesto Melvin
Slipher’in de girişimleriyle tekrar başladı Clyde Tombaugh Kansas eyaletinden
gelmişti ve Lowell Gözlemevi'nde Slipher'in yaptığı çizimlerden etkilenmişti.
Tombaugh iki hafta arayla çekilmiş fotoğraf
çiftlerinde sistematik imajlama yoluyla, fotoğrafları karşılaştırarak, herhangi
bir nesne değişikliği olup olmadığını araştırdı bu Araştırmalarında bakış
karşılaştırıcı kullanıyordu. Sistem levhalarını hızla aşağı ve yukarı yönlerde
değiştirerek değişiklikleri saptama metoduna göre işliyordu ve böylece
fotoğraflar arasında konum ve görünüşü değişmiş olan herhangi bir nesnenin
deviniminin sanal görüntüsü oluşturulabiliyordu. 18 Şubat 1930'da Tombaugh,
aynı yılın Ocak 23 ve 29'unda çektiği iki imaj arasında önemli bir görüntü
devinimi olduğunu fark etti. 21 Ocak'ta çekilen çözünürlüğü günümüzde iyi
olmayan fakat o zamanın imkanlarıyla iyi sayılabilecek bir fotoğraf da bu yeni
cismi onaylıyordu. Daha sonra yapılan dikkatli gözlemlerle de dokuzuncu
gezegeni ortay çıkardı ve 13 Mart 1930'da Harvard Koleji Gözlemevi bu gezegenin
keşfedildiğini dünyaya ilan etti.
1930lu yıllara gittiğimizde o dönemin en iyi fotoğraf
makinesi dahi 1 mega pikselin altındaydı Günümüz fotoğraf makineleri yüksek
frekansta ve çözünürlükte olmasına, amatörlerin bile daha kaliteli teleskoplar
kullanmasına rağmen neden o eski heyecanı yakalayamıyoruz. Büyük bir soru?
Dokuzuncu gezegenin keşfi tüm dünyada yankı uyandırdı.
Bu yeni cismi adlandırma hakkına sahip olan Lowell Gözlemevi'ne Atlas'tan
Zymal'e kadar 1000'i aşkın isimlendirme önerisi iletildi. Tombaugh başka bir
isim bulunup kalıplaşmadan, bu yeni cismin adlandırılması gerektiğini Slipher'e
bildirdi. Slipher başta Zeus adını
teklif ettiyse de Percival ve son olarak da kendi ilk adı olan Constance'yi
önerdi. Bu öneriler pek de kabul görmedi. On bir yaşında Oxford öğrencisi Venetia
Burney tarafından antik Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasının tanrısı olan
Plüton ismini önerdi. 1 Mayıs 1930 Lowell gözlemevinde yapılan isim oylamasının
ardından dokuzuncu gezegenin yeni ismi Plüton oldu. Tabi ardından 10. Gezegen çalışmaları da
başladı.
9. gezegen fikri daha önce yaşamış Türk Teolog Erzurumlu
İbrahim Hakkı tarafından dönemin bilimsel imkanlarıyla marifet name adlı eserde
de yazılmıştı ismi de felek-i azam yani büyük gezegen olarak geçmektedir.
Kitaptan anladığımız bilgiye göre güneş sisteminde o döneme dek en büyük
gezegen olarak tasvir edilmiştir. Teknoloji ve bilimin araştırma imkanları
gelişince 1979’da en büyük uydusu Charon keşfedilince kütlesinin kabaca
dünyanın %2si olarak ölçülmüş ve çapı da 2.376,6 kilometre olarak
hesaplanmıştır. Bizden 5,9 milyar kilometre
uzaklıktaki Plüton’un karbon monoksit, metan, su ve Nitrojenden oluşan yüzey
sıcaklığı ortalama -229 santigrat derecedir. Yörüngesi diğer ana gezegenler
gibi elips olmadığından dolayı kimi zaman güneşe Neptün’den daha çok yaklaşır
ve yüzeyde donmuş olan buzlar eriyerek ince bir atmosfer tabası oluşturur.
Plüton Kuiper kuşağında keşfedilen ilk gök cismi
unvanı olma özelliğini taşır. Yörüngesi dış merkezli olduğundan dolayı kimi
zaman güneşe Neptün’den daha fazla yaklaşır. İşte bu durumu avantaja çevirebilmek
adına 2006 yılında NASA’nın gönderdiği New Horizons, Yeni Ufuklar adlı uzay
aracı Plüton’u keşfetmek için yola çıktı tam 11 yıl 8 ay sonra 20 Eylül 2017 de
Plüton’a en yakın konumunu aldı, o zamana dek Plüton’un bilinmeyen bir çok
sırlarını ortaya çıkardı.
1977 yılında 2060 chiron adlı Kuiper nesnesinin
keşfedilmesi ile Plüton’un gezegen statüsü tartışılmaya başlandı. 1990’lı ve
2000’li yıllarda kütlece en büyük cüce gezegen Eris’in keşfi Plüton’un ana
gezegenlikten azledilmesine neden olmuştur. Eris, Makemake, Sedna ve diğer
Kuiper objelerinin keşfiyle birlikte 2007 yılı uluslararası astronomi birliği
Ceres, Eris ve diğer Kuiper objelerini Plüton benzeri cisimler, bir diğer ifade
ile Cüce Gezegenler olarak sınıflandırmıştır. Bu sınıflandırma nedeniyle bazı
ülkelerde çeşitli protestolar ve tepkiler meydana gelmiş hatta bir kısım bilim
camiasında halen Plüton 9. gezegen olarak halen kabul edilmektedir.
5 adet uydusuyla birlikte 248 yılda bir tam turunu
yapan bu gezegen şimdiye dek keşfedilmiş hacimce en büyük cüce gezegendir.
2002
ms4
18 Haziran 2002 yılında Chad Trujillo ve Michael Brown
tarafından keşfedilen 934 km çapında ve güneşe 7 milyar kilometre uzaklıkta, yüzey
sıcaklığı -230 derece olup küresel bir görünüme sahip 2002 ms4, 268 yılda bir
güneş etrafındaki tam turunu yapar. Fiziksel yapısı hakkında çok az şey
bilinmektedir
2007
or10 veya Gonggong
Güneş sisteminin en büyük beşinci
cüce gezegeni olan Gonggong 1230 km çapıyla yaklaşık olarak Plüton’un uydusu
Charon ile aynı büyüklükte yer alır. Muhtemelen yüzeyinde Tholins adı verilen
organik bileşiklerin varlığı nedeniyle kırmızıdır. Su buzu da uzak geçmişte
kriyovolkanik aktivitenin kısa bir döneminde var olduğuna dair izlere
rastlanmıştır. 22 saat civarında bir dönme periyodu ile Gonggong, tipik olarak
12 saatten daha az periyotlara sahip olan diğer cüce gezegenlere kıyasla
yavaşça döner. Bu yavaş dönmesini uydusu Xiangliu’nun gelgit etkisine
borçludur. Tıpkı Plüton gibi güneşe yaklaştığı dönemlerde yüzeyde bulunan
buzlar süblimleşerek ince metan bir atmosfer oluşturur. Güneşe 13 milyar
kilometre uzaklıkta yer alır ve 1 yılı 553 dünya yılına eşittir. Adını Çin
mitolojisinde yer alan su Tanrısı Gonggong’dan alır.
Salacia
850 kilometrelik çapıyla
güneşten 6,7 milyar kilometre uzaklıkta bulunan Salacia 2004 yılında polomar
gözlemevinde keşfedilmiştir. Yüzeyinde %5 civarında su buzu olduğu keşfedilmiş
ve Actaea adında Bir adet uydusuyla birlikte güneş etrafındaki tam turunu 273
yılda tamamlar. Adını roma tanrıçasından almıştır.
Quaoar
4 Haziran 2002 yılında polomar gözlemevindeki Oschin Teleskobundan
alınan görüntülerinden elde edilen veriler sonucu keşfedilmiştir. Adını
Kızılderili mitolojisinden alır. 1121 kilometrelik çapıyla Plüton’un yaklaşık
yarısı kadardır. Ortalama sıcaklığı -231 derece, güneşe olan uzaklığı 6,5
milyar km uzaklıkta ve bir yılı 288 dünya yılına denk gelmektedir. 2004 yılında
incelenmesiyle yüzeyinde buz kristallerinin varlığı tahmin edilmektedir. Güneşten
gelen bir ışık bu gezegene tam 5 saatte ancak ulaşır, eğer güneş birden yok
olmuş olsaydı siz de Quaoar’ da yaşamış olsaydınız 5 saat sonra bu yok oluşu fark
ederdiniz. Dairesel bir yörüngeye sahip olan gezegende 17 saatlik tam gün
süresinde ortalama çalışma süresi de 4,5 saat olurdu.
Sonuç:
Makalede belirtmiş olduğumuz
cüce gezegenlerin fiziki ve kimyasal yapıları, oluşumları ve hareketleri göz
önüne alındığında dünya veya diğer büyük güneş sistemi gezegenleri ile
kıyaslanamayacak ölçüde olduklarını görmekteyiz. Bir zamanlar dokuzuncu gezegen
olarak kabul edilen ve Kuiper kuşağının en büyük gök cismi Plüton bile uydumuz Ay’dan
daha küçüktür. Geçtiğimiz 10 yılda elde ettiğimiz tecrübeler doğrultusunda bu
gök cisimlerinin çekirdeklerinin halen az da olsa aktif olduğunu gösteriyor.
Tıpkı Ceres örneğinde olduğu gibi. Yüzeylerinde yer alan karbon, amonyak, su ve
bazı minerallerin varlığı hem yaşam için uygun bir ortamın oluşturulabileceğini
hem de gelecekte uzay madenciliği ve çok düşük bir ihtimal de olsa
Dünyalaştırılabileceğinin sinyallerini veriyor.
Sonuç olarak bu tarz gök cisimleri tam bir gezegen
formuna sahip olamayan, sıradan bir asteroid de kabul edilmeyen farklı bir
sınıflandırma, Plütino, Plüton benzeri veya Cüce Gezegen olarak
nitelendirilmektedir. Güneş sistemi keşfedildikçe ona bakış açımız da sürekli
değişiyor. Kimilerine göre modern dokuzuncu Gezegen teorik olarak mümkünken
kimi astronomlara göre ise tamamen safsatadan ibaret. Bilemeyiz….
Kaynaklar:
Not: sitelere erişim tarihleri: 19.04.2020
·
https://www.lunarplanner.com/asteroids-dwarfplanets/Varuna.html
·
https://se-database.fandom.com/wiki/Varuna
·
https://www.gnoxis.com/yunan-mitolojisinde-intikam-ve-cezalar-45930.html
·
Thomas Wm Hamilton, Dwarf Planets and Asteroids: Minor
Bodies of the Solar System, S.55, Basım Tarihi: 2014 ABD/Huston
·
Yazar: H. Boehnhardt, S. Bagnulo, K. Muinonen, M. A.
Barucci, L. Kolokolova, E. Dotto, and G. P. Tozzi: Surface characterization of
28978 Ixion (2001 KX76)
·
Yazar: Ludmilla Kolokolova, Polarimetry of Stars and
Planetary Systems, Cambridge Üniversitesi, Amerika, 2015
·
https://www.evrensel.net/haber/148947/yeni-bir-gezegen-sedna?__cf_chl_jschl_tk__=31701693386b16b65fed1a26de35e5920200a705-1587215899-0-AZ3Bpptm3ARZC3pGVYHNuYhRiIudgJ_JgBEl_YiA-GrMHm9iRMPwaRMcIUcmI7H-OMV5X0lJ_Zc8oAcGYYpHznK_58tgqWOodaBgGISumBpCHgmlifV5ef5K7MYqEDNw0XIsyjtkIIYn_pGSUnhjy54Y7a4myt8cRmHqbSZaid0f49y4jT-LdvStCPzFQ2Bi--IpoqR7kAbKVR_UaMe4gc4gzY54Ik3y3QnJhqYUDJPvgB0of9bnBAskfY6Fo8lR5lYHMcu40IauEOuxlQrO9Kt3xZGOSH8QKw2M7TNfRepNvc-_SUYukuz5G9_Fw1T0LA
·
https://tr.wikipedia.org/wiki/Nept%C3%BCn
·
https://tr.wikipedia.org/wiki/Voyager_1
·
https://popsci.com.tr/9-gezegen-yolda/
·
http://arsiv.ntv.com.tr/news/261547.asp
·
https://www.ansiklodedi.com/cwiki/wiki/90482-Orcus
·
https://www.facebook.com/erdempetek/photos/haumea-dolunayi-sabian-sembolda%C4%9Fdan-gelen-%C3%B6%C4%9F%C3%BCtleri-dinleyen-kalabal%C4%B1klar-evlerin/547194248813165/
·
http://uzaykasifi.com/eris/
·
http://vizyon21y.com/documan/Genel_Konular/Bilim_Teknoloji/Astronomi_ve_Uzay/Gunes_Sistemi/Gezegenler_Olusumu_Cesitleri_Kayasal_Gezegenler.html
·
https://www.uzay.co/kuiper-kusagi-nedir/
·
https://www.nytimes.com/2016/07/14/science/astronomers-discover-new-likely-dwarf-planet.html
·
https://en.wikipedia.org/wiki/120347_Salacia
·
https://www.planetary.org/blogs/emily-lakdawalla/2012/06261021-salacia.html
· Görsel kaynak:
https://solarsystem.nasa.gov/system/internal_resources/details/original/3267_KBO-Paths_LegacyMissions2.jpg
0 Yorumlar